27 Aralık 2010

"Birkaç kendini bilmez" dedikçe...

Bugün Florya Metin Oktay tesislerinde sırtında Metin Oktay'ın 10 numaralı formaları olan insanlar sırf Fenerbahçe'li diye 15-16 yaşındaki çocuklarımıza tekme tokat saldırdılar... Büyük futbolcu rahmetli Metin Oktay'ın da kemiklerini sızlattılar...

Bu olayların yaşandığı yer koskoca Galatasaray Kulübünün tesisleri. Ancak görülüyor ki 17 yaşındaki çocuklarımızı koruyamayacak kadar acz içinde kalmışlar...

Olaylardan sonra resmi sitelerinden şaka gibi geçmiş olsun dileklerini iletmişler... Hayır efendim, geçmiş olsun diyemezsiniz. Sizin sorumluluk alanınızda gerçekleşen bu iğrenç olaylardan sonra ancak özür dileyebilirsiniz...

Futbolda şiddet konusunu araştıran ey meclis üyeleri; görüntüler ortada, bir linç girişimine dönüşmesi an meselesi olan olaya karışanlar da ortada ve olayların önüne geçemeyen sorumluları da belli. Bu konunun sonuna kadar takipçisi olup, sorumluları cezalandırıp eyleme karışanları içeri tıkamayacaksanız sporda şiddeti bitirmekten kimse bahsetmesin...

Yaşananları tüm kamuoyu ibretle izlerken aklıma şu geliyor. Bu saldırı Galatarasaray'ın son 10 senede tüm branşlarda Fenerbahçe'ye karşı spor kulübü rekabetinde çok geride kalmışlığının bir yansıması olarak karşımıza çıkıyor... Belli ki Fenerbahçe'nin adının birçok spor branşında çok fazla ön plana çıkması birilerinin sinirlerini geriyor. Ancak kendi içinde bile gittikçe strese giren camia'nın ezeli rakibinin olduğu her platformda onun sarı lacivert çubuklusuna küçük çocuklarda bile tahammül edemeyişinin bundan başka mantıklı bir açıklamasını bulmak çok zor...

Bu saldırıların her geçen gün büyüdüğüne şahit oluyoruz. Gerek stadlarda gerekse salonlarda ve hatta havuzlarda dahi...

Umarım bu sefer birileri çıkıpta “kendini bilmez birkaç kişi”nin yaptığı demez. Rengi ne olursa olsun...

22 Aralık 2010

Kocaman fırsatlar bir bir kaçıyor

Bir yanda üst üste tarihi zaferler yazan arma’nın gururu Sarı Melekler bir tarafta 30 yıldır alınamayan kupaya karşı tüm hissiyatını ve ruhunu kaybetmiş sorumsuz teknik yönetim ve futbolcular...

Oysa biz sanmıştık ki saat 16:00’dan sonra dünyanın bir ucundan gelen zaferle birlikte, hafta sonunda ki, kötü futbol’un ve kupaya mağlup başlamış olmanın affı ile coşacaktı sarı lacivert kramponlar ve taraftarı da coşturacaktı...

Fakat ilk su koyveren teknik direktör Aykut Kocaman oldu çıkarttığı kadroyla... Tamam kupa maçlarında rotasyon olur, kabul. Ama bu takımın 3 gün sonra maçı mı var hocam ? Bu takım kupaya mağlubiyetle başlamadı mı ? Bu maçın öneminin farkında değilmisin hocam, bu şartlarda sahaya en kabul edilebilir kadroyla çıkmak zorunda değilmisin hocam ? Başka maç kalmamış, bu maçtan sonra tatil var, oyuncularına “sıkın dişinizi” deyip en iyi kadroyu neden sürmezsin sahaya...

Nedir bu Christian takıntın hocam ? Christian’dan Alex yaratma sevdası nedir ? Alex’in olmadığı bir kadroda 3 ön libero’lu sistemle mi çıkacaksın Bucaspor karşısına... O en güvendiğin Christian ilk 15 dakika da bir türlü “Alex olamayınca” devamlı geri çekilip durdu ve genç Gökay’ı öne sürdün bu sefer. Çocuk her yere yetişmeye çalıştı ama bakıyorsun orta alanda bir tane top tutan, rakibi ısıran oyuncun yok. Nerde Alex, nerde Topuz, nerde Emre, nerde Alex, nerde Volkan... Bir ara tuttun Gökay’ı sola da koydun... Tüm bunlar yetmedi ilk yarıyı 2-1 mağlup kapatmana rağmen, kadromdan ve oyundan memnunum mesajı verip ikinci yarıya da aynı 11’le başladın... 

İçinde en küçük Fenerbahçe heyecanı olan bir adam bile dün akşam oynanan oyuna çok az da olsa bir tepki verir be hocam. Sen takımın yöneticisisin. Hocasısın. Kulübeden çıkıp oyuncularına bir tepki ver, hata yapana bir bağır, bir silkelen hocam. Hata yapan oyuncuna “ne oluyoruz beyler” diye bir bağır hocam... Kanın çekilmiş gibi durma kulübede... Ve artık dünya yansa umrunda olmayan futbolcularından özellikle Christian ve Santos’dan birşey bekleme hocam...

Zor bir hal almaya başladı Saracoğlu’nda maç seyretmek. Gittikçe tribünlerin sesi yükselmeye başlıyor. Bunu görmek gerek, buna mahal vermemek gerek. Liderler böyle zamanlarda belli olur. Tribünler ilk başta futbolcuya tepki koyar en sonunda hocaya... Sen; ben yaşındakilerin duvarlarına posterlerini astığı bir efsanesin hocam... Layık olduğun gibi Fenerbahçe’de kal ama gerçekleri de lütfen gör... Şartlar ne olursa olsun içinde aşkını ruhunu hırsını kaybetmiş kim varsa, sen dahil izin verme buna. Ya bir yol bul ya bir yol aç hocam...

Kocaman fırsatlar bir bir kaçıyor... Önce Mayıs’da Şampiyonluk kaçtı, sonra Şampiyonlar Ligi ve Avrupa. Şimdi Kupa’da gidiyor. Ligde 9 puan fark var ve pamuk ipliğine bağlıyız... Tribünlerin hissettiklerini gözardı etmesin kimse...

Son sözüm yeşil forma’ya ; Yeşil forma yapmak değil mesele, mesele o armanın içine layık oyuncuları Fenerbahçe’li yapmak...

18 Aralık 2010

Varsa Alex'den daha iyisi konuşun, yoksa lütfen artık susun

Psikolojik açıdan zor bir maça çıktı Sarı Kanarya. Kadıköy'de hiç maç kaybetmeyen Fenerbahçe deplasmanda da kazanamayınca Trabzon'dan 12 Bursaspor'dan da 7 puan geride başladı oyuna... Aykut Hoca Christian sevdasından vazgeçmeyince Dia, Stoch, Niang, Alex dörtlüsünü yine aynı anda oyunda göremedik. Emre'nin yokluğunda genç Gökay'a forma vermek ne kadar cesur bir hamleyse Kadıköy'de bu dörtlüyü aynı anda Anadolu'nun düşük kalibre takımları karşısına koyamamakta oldukça korkak bir hamleydi...

Geçen hafta çok gereksiz bir mağlubiyet aldığında Fenerbahçe, aslında çok iyi oynadığını söyleyen insanlar vardı çevremizde. Şimdi onları merak ediyorum bu kadar iyi oynayan Fenerbahçe bize neden pamuk ipliğinde bir 90 dakika seyrettirdi acaba ? Yine beğendiler mi ? Ya da soruyu tersten soralım. Bu kadar beğendikleri Fenerbahçe Kaptan'ın o güzel frikiği olmasaydı 11 puan farkla devreye girseydi ne yapacaklardı ?

Hoca'ya bakıyorsun bilindik hamleleri tekrarlıyor. Karabük maçında herkes Stoch Selçuk değişikliği yaptığında alkışlamıştı ben eleştirmiştim oysa. Şimdi de Dia Stoch değişikliği yaptı. Oysa Sivas'ın geldiği falan yok, bu kadar rakibi geride karşılamak rakipten bu kadar çekinmek niye hocam ?

Evet top Fenerbahçe'de devamlı. Geçen hafta da böyleydi. Bu yüzden Fenerbahçe iyi gözüküyor birilerine. Ama o kadar yavaş bir takımız ki, rakip ceza alanına gidene kadar mevsimler bile değişiyor. Bu kadar yavaş hücuma çıkılır mı ? Dia gibi, Stoch gibi hızlı çıkmaya kalkan oyuncu olduğunda ise yanında kimseyi göremiyorlar zaten...

Bu maçta bir şey daha görüldü ki, o da Emre gibi bir oyuncu olmadı mı Fenerbahçe çok daha yumuşak bir görüntü çiziyor. Karşılarında Yunus Yıldırım gibi de rakibin sertliğine prim veren ve kartlarını esirgeyen bir hakem oldumu daha da oyundan düşüyorlar... Mücadele anlamında bu maçta öne çıkanlar başta Gökhan Gönül sonra da Topuz'du...

Gökhan Gönül demişken altını kalın çizgilerle çizmek gerekir... Onu sahada seyretmek çok büyük bir keyif. Giydiği formayı terinin son damlasına kadar ıslatan ve yüreğini ortaya koyan büyük bir futbolcu. Müthiş bindirmeler yapıyor ve her yere yetişmeye çalışıyor. Türkiye'de henüz onun ayarında bir bek yok. Ne yerli ne de yabancı... 86.dakikada gitti rakip alanda pozisyon yarattı gözümü açıp kapayana kadar geri dönmüş ve defansta yerini almıştı bile... Fenerbahçe'li oyunculara Gökhan'ın nasıl mücadele ettiğini, topa (rakibe) nasıl bastığını tek tek anlatmalı... Helal olsun Gökhan'a...

Son söz ise elbette Comandante'ye... Israrla Alex'e laf söyleyenler... Siz konuştukça Alex ayaklarını hatta ayaklarından fışkıran futbol zekasını konuşturmaya devam ediyor... Siz Alex'e laf ettikçe bakıyorum Alex daha fazla zirveye çıkıyor... Türkiye Süper Ligi'nde onlarca golcü arasından bir kez daha krallığa koşuyor... Varsa Alex'den daha iyisi konuşun, yoksa lütfen artık susun...

Kritik 3 puan Alex'in frikiğiyle geçildi ama görülüyor ki, bu takımın üstünde o Mayıs ayının lanetinin psikolojik etkileri halen sürüyor... Bu etki Ligin 2.yarısında Kadıköyde alınacak Trabzonspor galibiyetiyle son bulabilir. Şimdi hep birlikte buna hazırlanmak gerek.

5 Aralık 2010

Fener 45 dk oynuyor, maçlar ise 90 dakika.

Geçen hafta Belediye'yi yenmenin morali ve ligde üst taraftaki safların sıklaşması ile birlikte Kadıköy'e koşan ve soğuğa aldırmayan coşkulu taraftarının desteğiyle oyuna başlayan Fenerbahçe, Alex'in ele avuca sığmayan futboluyla ilk 20 dakikada 2-0'ı buluverdi. Uzun zaman sonra Kadıköy'de coşkulu bir taraftar görmenin keyfi ile ve bu taraftara teşekkür edercesine pozitif futbol oynamaya çalışan bir Fenerbahçe izliyorduk tribünde... Paslarıyla, yardımlaşmasıyla ve kaptan'ın her yere yetişmesiyle Fenerbahçe oldukça etkiliydi. Tüm bunlar ilk 45'de yaşandı ama önemli olan ise ikinci yarılarda ne yapacağıydı Fenerbahçe'nin.

Kronik hastalık gene ikinci yarıyı vurmuştu. Kadıköy'de bilindik sahne geri döndü. O ilk 45'de coşkulu oynayan, top tutan, pas yapan takım kaybolmuş yerine meşin yuvarlağı da alanları da rakibine bırakan, cansız, durgun Fenerbahçe gelmişti ve her zamanki gibi rakip de yine golü buluvermişti... Fenerbahçe'nin birçok maçında olduğu gibi yine bir Dejavu yaşanıyordu ikinci yarı... Tribünlerin de coşkusu kaybolmuş, sinirler geriliyordu...

Oysa Aykut Kocaman'dan bir hamle bekliyorduk. Özellikle ilk 45'de oyunda olmayan 2 isim vardı; biri Niang diğeri de Stoch'tu... Ama hoca onları uzun süre oyunda tuttu. Özellikle de Niang'ı... Geçen haftaki yazımda şöyle demiştim ; “Niang mı iyiydi o kadar uzun süre oyunda kalacak kadar? yoksa Semih mi kötüydü bu kadar geç oyuna girecek kadar ?” Yine anlamadım. Umarım Hoca bunun cevabını biliyordur. Sakatlıktan çıkan Niang'ın dermansız ve çıtkırıldım hâli, Semih'e yine haksızlık olarak dönerken takımı da eksik bırakıyordu. Niang'a bu kadar uzun süre verip, daha sonra onu sola çekmek ne kadar mantıklı bilemem ama ben aynı fikirde değilim hocayla....

Diğer isim ise Stoch... Sezon başı onun Fenerbahçe'ye transferine çok sevinmiştim ama gittikçe performansının düştüğünü görüyorum. Stoch gol atmayı çok seviyor ve istiyor bu yüzden bu kadar çizgide oynamaktan memnun değil sanırım. Birkaç pozisyonda pas yerine şut deneyince arkadaşlarını da küstürdü. Caner'le de çok uyumsuzlardı...

İkinci yarı Karabükspor'un akın akın gelmesine Kocaman'ın müdahalesi Stoch Selçuk değişikliği ile oldu. Böylece Hoca'nın yine orta alanı çok adamla savunma telaşı başladı. Oysa bu benim karşı çıktığım bir değişiklikti, sonuçta Fenerbahçe evinde Karabükspor'la oynuyordu. Defansif bir oyuncu ile savunma yapma telaşına düşeceğine keşke Dia'yı orada tercih etse ve Niang'ı da sola monte edeceğine yanında oturan gol kralı Semih'le değiştirseydi ve skoru tutma yerine arttırma hamlesini yapmış olsaydı, tribünde çok daha keyif alacağımız kesindi...

İkinci yarı Fenerbahçe'nin durmasında Alex faktörü gözardı edilemez. Alex durunca Fenerbahçe'nin oyunu bu kadar düşmemeli... Oysa ilk yarı tek başına Alex her yere girip oynadı, coştu coşturdu ve 1 gol 1 asistle yine geceye adını yazdırdı...

Gece'nin öne çıkan diğer ismi ise 1,5 yıldır eleştirdiğim Christian'dı. Onu burada öveceğime ben bile inanmazdım ama bugün bir mucize oldu ve Christian altı pastan gol bile kaçırdı. Gözlerime inanamadım. Yine geçen haftaki gibi ilerideki baskısı Fenerbahçe'ye gol kazandırdı. Demek ki, 1,5 yıldır Christian'ı boşuna eleştirmemişiz. Taraftar biraz Christian'ı uyarınca ve Brezilya'lı solbek kankası kesik yiyince pabucun pahalı olduğunu anlamış belli ki. Belki de Selçuk'un geri dönmesi veya Gökay'ın futbolu onu uyandırdı. Umarım böyle devam eder. Ama ben yine de yabancı kontenjanında Christian'ı fazla bir isim olarak buluyorum.

Son sözüm ise rakipten ; Emenike... Yılan gibiydi, her deliğe girdi çıktı. Yobo Lugano ikilisine rağmen golünü attı ve bu ikiliyi iyi hırpaladı.Çokta süratliydi. Sene sonu çok para yapacak...Erken davranan alır...

Sonuçta Fenerbahçe ligde yukarıdaki safların sıklaşmasıyla yerini kaybetmemek adına kazanması gereken bir maçı kayıpsız geçti. Coşkunun artarak devam etmesi için kalan 2 maç mutlaka kazanılmalı ama maçların da 2 tane 45 dakikadan oynandığı unutulmamalı...

1 Aralık 2010

Futbol sahalarımızdan bir Alex adayı daha kaydı

İlk önce hangi futbolcuyla başladı bilmiyorum ama Türk futbol literatürüne “Alex ölçü birimi” sokulmuştu bir kere “şu futbolcu 10 Alex eder” sözüyle...



Ricardinho’lar, Kleberson’lar, Marcelinho’lar, Lincoln’ler, Tabata’lar, Alanzinho’lar, Misimoviç’ler, Delgado’lar geliyor gidiyordu... 10 numara formalar havalarda uçuyor, biri 5 Alex yapıyor, diğeri 10 Alex ediyordu...

En son Elano’da gitti işte sessiz sedasız...

Ne de güzel söylemişler ; “her sakallıyı deden sanma” diye...

Giden gidiyor da, Alex burada ışıl ışıl parlıyor ve ona laf söyleyenlere inat gollerini de asistlerini de her maç parlatıyor... 

İşin enterasan yanı hepsi gelirken 3-5 Alex ediyorlar da, giderken hepsini toplasan 1 Alex etmiyor işte...

Sahi, Alex koşmuyordu ama değil mi  ?