21 Eylül 2011

Bu sevda bitmez gönüllerde

Bu maçın yazısına nereden başlanmalı bilmiyorum. Ancak sonunu nasıl yazacağımı biliyorum. Öyleyse son söyleyeceğimi baştan söyleyeyim. İlk defa bu maçta tuttuğum takımın puan kaybetmesinden daha çok birileri için üzüldüm. O da, belki de çoğunluğu hayatlarında ilk kez maça gelenlerin oluşturduğu minik yüreklilerin ve annelerinin maç sonu üzülmelerine üzüldüm... Yoksa bunca badireden geçen takımın 2 puan bırakmasının ne önemi var...

Kimilerinin ille de kupayı da istiyoruz şımarıklıklarına rağmen, kimilerinin de çok iyi transferler yaptık böbürlenmelerine rağmen stadlarının yarısını dolduramadığı bir ortamda gecenin bir vakti iş günü okul günü demeden 45 bini aşkın sarı lacivert çoluk çocuk koşarak geldiler mabede desteğe. Bu çoluk çocuğa, annelerimize, genç kızlarımıza ne kadar teşekkür etsek, ne kadar övünsek azdır... Şimdi çok daha iyi anlaşılmıştır neden Fenerbahçe büyüklüğü başka birşeydir adı konulamaz dendiği...

Fenerbahçe futbol takımı ve camiası 3 Temmuz'dan beri önce şok, sonra toplumsal linç ve dışlanma sonra da camiası tarafından kimselere nasip olamayacak bir sahiplenme süreci içinden geçip yoluna devam ediyor. Geçen maç yazımızda Aykut Kocaman'ı ön plana çıkarttık. Çünkü hiç şüphe yok ki, gollerde bile düşünceli görüntüsünü bozmayan bu soğuk ama yüreği Fenerbahçe sevgisiyle dolu Kocaman adam bu dönemde yönetimden daha çok sorumluluk almakta ve takımına önderlik etmekte olan bir isimdi. Bu önderlik neticesinde de, onun takımı duruşunu ve direncini daha da kenetlenerek arttırmaktaydı.
 
Bu maçta ön plana çıkan şey ise, elbet dünyada belki de eşi benzeri olmayan çoluklu çocuklu kadınlı teyzeli, 45 bin kişilik farlı bir topluluk önünde sunulan bir futbol gösterisiydi. Futbolcuları eleştirmeden önce bu yaşananları unutmamak, detayları da gözden kaçırmamak gerekiyordu. Üstelik takımın yarısını gönderdikten sonra ve sakatlar ordusuna her maç ayrı bir isim daha katılıyordu. Federasyonun madem kümede kaldınız, öyleyse 11 günde 4 maç oynayın işkencesi de cabasıydı tabi.

Antep'te çok daha farklı oynayan Fenerbahçe, karşısında çok daha sert ve dirençli bir rakip bulunca ilk yarı ciddi anlamda zorlandı. Bu maçta orta alan diye bir şeyin olmadığını Selçuk daha maçın başında sakatlanıp çıkınca anlamış olduk. Ne kadar eleştirsekte gerek Selçuk'un, gerekse de Topuz'un o alana bir direnç bir enerji, bir baskı kattıkları kabak gibi ortaya çıkmış oldu. Dia'nın golü güzeldi evet ama oyunun kendi sahasında oynanan kısmında hiç yok. Christian'ın maçta olup olmadığını anlamak oyuna bir katkı sağlamak adına ne yaptığını anlamak mümkün değil. İleride Semih ve Alex'in zaten pres koymadıklarını biliyoruz. Gökay'ın da tek başına ordan oraya koşması fayda sağlamayınca Manisaspor oyunun başından sonuna kadar orta alanı çok rahat geçtiği gibi, ileride de Fenerbahçe'ye devamlı önde kalabalık basarak top yaptırmadılar.

Manisaspor'un ikinci yarıda 10 kişi kalması koşmayan Fenerbahçe'nin oyunu dengelemesine yetebildi ancak. Caner her hafta performansını arttıyor, golde çok akıllıca davranıp Dia'ya yaptığı asist güzeldi. Maçın sonuna kadar oyunun içinde olan ve devamlı üretmeye çalışan da oydu. Sadece son topları zekasıyla birleştirip finali becermesini de bekleyeceğiz Caner'den. Oynadıkça bunu başaracağını Ziegler'le iyi bir ikili olacaklarına inancımız mevcut.Bu senenin en faydalı transferi Caner olabilir.

Defansta en temel sorunun ağır ve riskli Bilica'dan sonra sağbekte yaşandığı malum. Geçen sene oynadığı birkaç maçta beğendiğimiz Okan Alkan'ın bu yoklukta neden transferine izin verildi bilmiyorum ama keşke o olsaydı. Orhan Şam'ı oynadığı ilk Kadıköy maçında eleştirmek ise doğru olmayacaktır.

İkinci yarı bağıra bağıra gelen Manisaspor golünden sonra maçın bitmesine çok uzun bir süre daha olmasına rağmen, Fenerbahçe'den görmeye alışık olmadığımız bir panik geldi. Tribündeki çoluk çocuğun kakafonik uğultusundanmıdır, yoksa sahada birbiriyle ilk defa oynayan oyuncuların fazlalılığından mıdır nedir bilinmez ama bu panik Fenerbahçe'nin son vuruşlarındaki son toplarındaki akıl tutulmasını da beraberinde getirdi. Alex'in bile bundan etkilendiğini gördük.

Sonuç olarak bu ligin boyu çok uzun. 2 puana üzülmeye gerek yok. Telafisi de mutlaka olacaktır.

Başta da belirttiğim gibi minik kalpleri sarı ile laciverte boyanmış çocuklar için üzüldüm.Ama inanın çocuklar, çocuklar inanın. Güzel günler göreceğiz, güneşli günler...

Meraklısı için not ;

Oynanan maç sayısı :3
Verilmeyen penaltı sayısı : 2
Verilmeyen gol sayısı : 1

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Herkes'in fikri, yorumu değerlidir. Çekinmeyin görüşünüzü paylaşın. Küfretmenin ise ne yeri ne de zamanıdır :)