
Maç da bu etkiyle başladı. Kadroda pek sürpriz yoktu.
Kazanan takım bozulmamış bir tek sakatlanan Alves yerine Bekir girmişti 11’e.
Fenerbahçe uzun bir aradan sonra bu kadar dominant futbolu kime oynamıştı
hatırlamıyorum. Hafızamda yine bir Trabzon maçı vardı ki orada da şampiyonluğu
bırakmıştık zaten…
Rakip Trabzonspor’un Kadıköy’e tamamen 1 puana geldiğini
orta sahayı hiç geçmek istememesinden anladık. 11 adamı geride bırakıp
özellikle Caner ve Gökhan’a özel önlem almaya çalışmışlardı. Caner bu markajdan
pek etkilenmese de, Gökhan vasatı aşamadı bir türlü. Aslında maç ciddi şekilde
Trabzonspor yarı sahasında ve Fenerbahçe üstünlüğünde geçse de her geçen dakika
kaos futboluna dönüşmeye başladı.
İşte tam bu sırada hoca faktörü devreye girecek ve oyun
içinde bir lider arayan takımına ikinci yarı ayağında top tutabilecek bir ara
pası yuvarlayabilecek bir oyuncu sokacağını düşündük. Bu isim ilk olarak Salih
veya Emre’ydi. Benim beklentim öncelikle Salih’ti ama hoca Emre’yi aldı 50’de.
Fakat Emre’yi ön tarafa değil Topal’la birlikte arkaya atıp Holmen’i önde bırakınca
bu tercihin de çöpe gittiğini anladık. Bu tercih Emre’yi etkisizleştirdiği
gibi, Holmen’in de vasat görüntüsünü değiştirmedi. Oysa Emre yerine Holmen Salih
değişikliği yapsaydı hoca, saha içindeki liderini de bulacaktı.
Golün gelmediği bir sonraki hamlesinde de tamamen kumara
döndü. Cesaret mi akıl mı ? sorularına Ersun Hoca cesaret yanıtını verip Holmen’ini
de oyundan çıkartıp yerine Emenike’yi alınca maç tamamen kamikaze anlayışına ve bir nevi kaos futboluna döndü. Fenerbahçe
top tüfek saldırıyor ama bu hamleler Trabzonspor’a cesaret vermeye başlıyordu.
Belli ki, Ersun Hoca’nın kafasında 1 puan ile 0 puan’ın bir farkı yoktu.
Yanımdaki arkadaşlar bu tercihi yenileceksek böyle yenilelim diye özetlese de
bence akıl önce gelmeliydi. Bildiğim kaos futbolu hiçbir zaman Fenerbahçe’ye
fayda sağlamadı sağlamayacak da…
Sonuç olarak 22 şut ve 40 orta gibi çok ezici bir oyundan gol
çıkartamamak da ilginçti elbet ama 7 haftalık Fenerbahçe’de ortaya çıkan
görüntü koşan ve mücadele eden bir takım olma yolunda ilerledikleri. Maçı
bırakmayıp sonuna kadar arzulamaları da cabası. Fakat takımın bir saha içi
lideri akil adamı olmalı. Bu kadroda buna en uygun isimler de Salih Emre ve
Christian’dır. Hoca’nın bu 3’lüden birini takıma kazandırması şart.
Maçın adamları ise ince ince maçın her anını düdükle kesen
rakibi ezdirmeyim derken bütün otoritesini kaybeden rakibin oynamamaya
geldiğini göremeyen hakem ve her pozisyonda vakit çalan ve maç sonunda 3 gün
sonra tekrar o stada geleceğini unutan ve tribünleri provoke eden kaleci Onur’dur…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Herkes'in fikri, yorumu değerlidir. Çekinmeyin görüşünüzü paylaşın. Küfretmenin ise ne yeri ne de zamanıdır :)