En azından Fenerbahçelilerin takımı olumsuz anlamda
eleştirmeleri için her hafta bu takımın maçlardan önce mutlaka farklı ve yoğun
bir gündem içinde kalarak maçlara çıktığı gerçeğini unutmamaları gerekiyor… Milli
maç arası olmasına rağmen hâlâ Başkan, Alex, Kocaman, heykel, transfer,
sakatlık vs. gibi olumsuz unsurlarla uğraşıyor. Hâlâ takım 12 numaranın da yedek
oyuncusuyla tribünlerde destekleniyor… Tüm bunlar devam ederken futbol şansının
da bir türlü yanında olmadığını görüyoruz. Spartak Moskova maçıyla birlikte
kaçan gollerin haddi hesabı yok. Direkte patlayanlar, erken sakatlıklarla
bozulan planlar oyunu da hocayı da sıkıntıya sokuyor…

Fenerbahçe’nin olgunluğa erişene kadar ne yapıp edip, bir
şekilde seri galibiyetlere ihtiyacı olduğu açık. Bu takım her geçen gün daha
iyi olacağının mesajını bize gösteriyor. Özellikle bu maçın da ilk yarısında
müthiş istekli ve önde başladı oyuna Fenerbahçe. İlk kez 45 dakikayı böylesine
domine ederek oynadı rakibiyle. Bu 45 de,
en çok öne çıkan oyuncu ise Topal oldu. Topal’la birlikte ilk maçlarda en çok
eleştirilen Hasan Ali’de üstüne koymaya devam ediyor. Biraz daha ikili
mücadelesini arttırır, daha güçlü olursa Fenerbahçe sol tarafta da Gökhan Gönül’ünü
bulmuş olacaktır… Düşünün henüz bu takıma Krasiç’in ayakları değmedi. Meireles’in
ilk maçıydı. Sow sakatlıktan bir türlü tam olarak çıkamadı… Bu yüzden ligin
başındaki bu zor sürecin en az hasarla atlatılması büyük avantaj olacaktır…
Maçın başındaki o dominant oyun maçın geneline yayıldığında veya o dominant
sürelerde gol veya goller bulunduğunda çok daha coşkulu galibiyetler bulacaktır
takım… Baskılı anlarında golü bulamadıkça ya yorgunluk başlıyor ya da panik…
Maçın iyileri Topal, Hasan Ali demişken Kaptan ise yine
vasatın altında bir görüntü sundu bize. Yanında oynadığı kimseyle bir ahenk
sağlayamadı. İlk golde Gökhan’la klasikleşen bir uyum vardı. Topuz ise çok
istekli ve coşkulu ama yeteneklerini zekâyla birleştirememesi nedeniyle çok
rahat yapacağı son vuruşları bir türlü sonuçlandıramıyor… Hem kendi emeğine hem
de takıma yazık ediyor… Yine Kuyt, Sow’un yokluğunda en uçta görev yapsa da, o
da verimli değildi. Benim yerim sağ açık dercesine oynadı. Sakatlanması ise talihsizlik
oldu Marsilya maçı öncesi… Ne zamandır kadroya giremeyen Stoch ise oldukça
verimsiz bir maç çıkardı. Fakat girdiği en güzel pozisyonda hakem tarafından
aldatmaca nedeniyle sarı kartla cezalandırılması hakem ironisiydi herhalde…
Hakem Göcek mi? Bildiğiniz gibiydi işte…
Maçın gitti gidiyor
denildiği anda, Christian’ın rüzgârla birlikte kaleye savurduğu füze, futbol’un
adaletsiz sonucuna isyan edercesine harika bir gol olarak sonuç buldu Kadıköy’de…
2.golden sonra Christian’ın armayı öpüşü, Kuyt’ın kenardaki
o mutlu yüz ifadesi, Volkan’ın Kocaman’a evladı gibi koşarak coşkuyla
sarılması, Kocaman’ın görmeyi arzuladığımız gerçek bir gol sevinci Fenerbahçe’nin
yavaş yavaş havaya girdiğinin resmi olarak kaldı akıllarımızda…

Son sözüm ise sahanın zeminiyle alakalı. O kadar teknolojik
yatırım yapıldı ama karşılığı alınamıyor. Daha yağmurlar başlamamışken zemin çok
kötü. Bu kadar topa hükmeden, ayağa pas yapmak isteyen ve teknik takım
oluşturacaksınız ama onlara inat top kontrolüne izin vermeyen bir zemin
yaratacaksınız… Bu ciddi çelişkinin derhal ortadan kalkması gerek. Çim işi
olmuyorsa artık ciddi ciddi suni çim konusu düşünülmelidir.
Perşembe gecesi Marsilya’yı yenmek çok önemli. Direkleri de
hesaba katarsak, şanstan daha fazlasını sahaya koyarsa kazanacaktır Fenerbahçe…
Marsilya maçında alınacak bir galibiyet ise önünü açacaktır Fenerbahçe’nin ve
Kocaman’ın…