20 Şubat 2011

Derbilerin favorisi vardır; Fenerbahçe

Maç başlamadan önce Fenerbahçe'nin form durumunu falan bir yana bıraktım, son 10 yıldaki derbi kültürünü düşündüm. Geriye dönüp baktığımda gerek Kadıköy'de, gerek SamiYen ve İnönü'de çok zorlu ve stresli maçlarda alnının akıyla çıktığını düşündüm. Birçoğunda stresine yenilmeyen, konsantrasyonu kaybetmeyen ve rakibine psikolojik olarak ezilmeyen bir Fenerbahçe vardı geçmişte. Bu maçta da böyle oldu. İşte bu Fenerbahçe gerçeği artık Türkiye'de bir şeyin altını net olarak çizmiştir ; Derbilerin favorisi vardır o da Fenerbahçe'dir.

Yazıma Kocaman'ı Kocaman tebrik ederek başlıyorum; Fenerbahçe'yi oyuna rakip alanda ve çok adamla hücuma çıkarttığı ve İnönü'ye kazanmaya geldiği için... Rakibin psikolojik baskı altında olmasından yararlanıp, Beşiktaş'ın oynayacağını sandığımız agresif bir futbolla dikine oynayarak başladı. İlk 30 dakika özellikle de soldan Dia ile Ekrem'in koridorunu delik deşik etti Fenerbahçe... Bir ara 7 kişiyle hücum ediyordu Fenerbahçe, bunun adı cesaret falan değil, özgüvendir. Böylesine bir özgüveni de iyi bir “takım” olmadan asla kazanamazsınız...

Dia geçen hafta Kayseri maçı sonrası Beşiktaş'ın yıldızları var ama biz takım oyunu oynuyoruz derken, bu maçın asıl yıldızı olacağını düşünmemişti belki de... Fenerbahçe'ye geldiğinden beri en etkili oyununu ortaya koymuştu ve Santos'la, Niang'la çok uyumluydu. Maçın ilk yarı da kopmaması tamamen futbolun küçük bir cilvesiydi. Dia'nın başını döndürdüğü Ekrem'in, Santos'a attığı feykden sonra savurduğu füze Beşiktaş'ın aradığı morali ve golü getirmişti ama futbol'un ilahları da Fenerbahçe'nin ilk yarıdaki futbolunun hakkını vermişlerdi...

İkinci yarı Fenerbahçe kafasını kaldırmadan kalesinde şanssız bir gol görmüştü ama Almeida'nın kaçırdığı ya da Volkan'ın kurtardığı o top, maçın kaderini de değiştirdi. Ferrarinin atılmasından daha önemliydi bu pozisyon. Mesela, Bobo böyle bir golü kaçırırmıydı ? Hiç sanmam...

Fenerbahçe'nin bu maçta öne çıkan çok oyuncusu olmadan da kazanabilmesi takım olma yolunda gerçekten büyük adımlar atıldığının göstergesidir. Orta alanda Emre, Topuz, Selçuk müthiş bir üçlü oluşturmuş durumdalar. Santos milyonların önüne çıkıp özür dileyerek başladığı ligin ikinci yarısında bambaşka bir kimliğe büründü. Lugano geride yılmaz ve yıkılmaz bir görüntüye büründü tekrardan. Dia sol tarafta Türkiye'nin en süratli en kolay adam geçeni olarak ışıldıyor... Niang güçlü olduğu anda ona faul bile yapamıyorlar. İlk yarı 50 metreden topu sürüp kaleye vuruşu, geçmiş senelerde İnönü'de Koray'ı peşine takıp golünü atan Anelka'yı hatırlattı bize.

Ve elbet Alex... Türkiye'ye ne yıldızlar geldi geçti ama asıl “kalpleri fetheden” gerçek yıldız o... Sezon öncesi onu göndermeye kalkanlar; Alex'in neler yaptığını ısrarla görmemeye devam edeceklerdir şüphesiz. Kocaman'a da bu konuda sitem mi etmeliyim yoksa teşekkür mü bilmiyorum ama yine de tavrından dönüp Alex'i yeniden kazandığı için sanırım teşekkür etmeliyiz...

Sonuç olarak Fenerbahçe bir derbiden daha zaferle ayrıldı. Geçen seneyi dramatik bir şekilde sonlandıran Fenerbahçe, bu sene bu ciddiyetini, arzusunu ve mücadelesini koruduğu sürece 18.şampiyonluğun tek favorisidir. Fenerbahçe'nin bu futbolu Anadolu'nun iki beyini ürkütmeye, sıkıntıya sokmaya yetecektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Herkes'in fikri, yorumu değerlidir. Çekinmeyin görüşünüzü paylaşın. Küfretmenin ise ne yeri ne de zamanıdır :)