Maçtan önce ligin son
haftasındaki o trajik Karabük maçının geride kaldığını ve yeni bir başlangıç
yapmak için en uygun rakibin Elazığspor olduğunu düşünüyordum. Üstelik
rakiplerin hepsi puan ve puanlar kaybetmişti… Saraçoğlu’na geldiğimizde Aykut
Kocaman kadar taraftar da inanmıştı futbolcuların verdiği söze… Ama yılda 3-5
milyon avro’yu her şartta kazanan futbolcunun verdiği söze güvenilmeyeceğini
ilk yarıdaki oyun ve 0-2’lik sonuçla içeri girdiğimizde anladık… Bir de biz ne
zaman Galatasaray puan bıraktığında kazanmıştık ki…
Kuyt yine sol açıkta şaşkın
oyuncuydu. Krasiç’ten ise her maç bir umut doğuruyoruz ama nafile. Sezon başı
kamp yemeyen oyuncudan hayır gelmiyor işte. Geride Serdar maalesef bitik ve
Fenerbahçe’nin stoperi olabilecek kapasiteden çok uzakta ve kırılgan. Sürat ise
hiç yok. Kalede Volkan eski görüntüsünün yanına bile yaklaşamamış. Karabük
maçında ne kadar kötüyse yine öyleydi. Sakatsan oynamayacaksın işte o kadar.
Devre arasındaki tüm maçlarda Mert başarıyla oynadı bırak o devam etsin senin
sakatlığın geçene kadar. Ya da konsantrasyonunu toplayana kadar. Yediği iki gol
de Volkan’ın klâsına yakışmayacak gollerdi.
Fenerbahçe’nin saha içi lideri olmadığı
o kadar açık gözüküyor ki hep bir karmaşa hakim oyunda. Doğru düzgün bir atak
anlayışı yok takımın. Oyuncular benim yerim burası değil diye bas bas
bağırıyor. Christian’ın Alex gibi oynamaya çalıştığı ve hiçbir şey yapamadığı
bu kaçıncı maç oldu ben bilmiyorum. Aykut
Hoca bakıyor olmuyor takım geriye düşünce Christian’I tekrar geriye
çekiyor. Kuyt yine solda ve niye solda bunu
da bilmiyorum. Kuyt’ın bu alanda
verimsizliği çok açık, üstelik formunda da düşüş var. Ama nedense o da Baroni
gibi asla kesik yemeyenlerden. Caner devşirme bek oynuyor ama takımda sol bek
yok. Kaç sene geçti hâlâ sattığımız Vederson’un bile yerini dolduramıyoruz.
Hocasına gitme deyip söz verenler,
koca ilk yarıyı çöpe attılar gene. Üstelik kaleye doğru düzgün şut bile
çekemeden. Takımın üstüne bazen öyle bir gamsızlık çöküyor ki, ne rakibe ne
hakeme ne de kendi oyunlarına bir isyan bir haykırış gösteremiyorlar.
İkinci yarı Semih ve Topuz
hamlesi doğru bir hamle gibi gözüküyordu ve bu hamle oyunda baskıyı da
beraberinde getirdi fakat Fenerbahçe yine akıldan yoksun oynuyordu. Hücumların etkisinin
daha çok şişirmelerle ve panikle sonuç bulması bekleniyordu oyuncular tarafından.
Fenerbahçe’nin Karabük maçından farkı,
sadece ikinci yarıda ortaya koyduğu mücadeleydi. Çok pozisyon yaratıldı evet
ama bu kadar cömert olmanın da şansla açıklaması pek mümkün değil.
Musa Sow’u ise kenara ayırmak
lazım. Bu kadar yalnızlıktan, bu kadar üretimsizlikten elinde avucunda ne varsa
ortaya döküyor ve kendine pozisyon çıkartıyor, gol atıyor, pas veriyor, gol kaçırıyor.
Keşke yanında bir Musa Sow daha olsa.
Fenerbahçe bu maçı ilk yarıdaki
oyun ve skorla kaybetseydi bu gece sezonu da kaybedecekti. Şimdi bu son biraz
ertelenmiş gibi gözüküyor. Umarım futbolcular hâlen nasılsa 3 kulvarda da
gidiyoruz demezler yine. Çünkü gittikleri yol çok kısaldı ve benzin ise bitmek
üzere ve en küçük bir kıvılcımda taraftarlar patlayacak seviyede…
Son söz ise taraftarı aptal sanan
yönetime; hep dediğim gibi 3 Temmuz’dan sonra Fenerbahçe’de yönetim ortadan
kaybolmuştur. Halen de yoklar ortada.
Neyse, transferlerin 6 Ocak’ta
biteceğini söyleyenler haftaya sağ bekte Orhan Şam’ı, Stoperde de Serdar
Kesimal’ı doya doya seyretsinler…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Herkes'in fikri, yorumu değerlidir. Çekinmeyin görüşünüzü paylaşın. Küfretmenin ise ne yeri ne de zamanıdır :)